Kitap Alışverişi : Depo Kitap Festivali


   Herkese merhaba! Okunmayı bekleyen 100'e yakın kitabım olmasına rağmen Depo Kitap Festivali'ne gittim. (İstiklal'de Demirören Avm'nin alt katında. Bulması ve ulaşımı aşırı rahat bir yer.)
   Minik bir festival diyebiliriz. Biz 3 kere turladık ve yorulmadık. 20 tane falan stand vardı zaten. En güzel yanı ise sakin bir yer olması. İstanbul'daki kitap kurtları daha keşfedememiş sanırım. 
   Bu festivalin amacı depolarda bekleyen, satışı az olan eski kitapları %50 indirim ile okurla buluşturmak. Kimi yayınevleri eski-yeni tüm kitaplarını %50 indirim ile satıyordu. (Optimum gibi) Ama çoğu yayınevi eskilerde %50 yenilerde %30 indirim yapmış. Pegasus yoktu ama Pegasus'un dağıtımını yapan bir şirket Pegasus kitapları satıyordu. Tabi ki tüm kitaplar %20 indirimliydi.Kitapyurdu,Okuoku gibi sitelerde bile %25 civarı indirim var. Pegasus'u hiçbir yerden uygun fiyata bulamayacak mıyız biz? 
Dex'teki İndirim
    Basımı daha eski olan kitapları almak isteyenler için birebir. Seneye takip edip gitmelerini öneririm. Aynı zamanda samimi bir ortam olduğu için gidip stand görevlileri ile uzun uzun sohbet edebilirsiniz. 
Optimum Yayınları
  Yabancı Yayınları'nın standını çekmeyi unutmuşum. Orada da %50 indirim vardı ama çoğu kitaplar eskiydi.Bir tek aklımda Gözlerindeki Canavar kalmış.
Kafka Okur Standı
   Festival'den aldığım kitaplara gelecek olursak ; 2 adet Yitik Ülke ve 1 adet Öteki Yayınları'ndan olmak üzere 3 adet kitap aldım
  Filler Çapraz Gider(7 tl) isim ve kapak itibari ile ilgimi çekmişti. Stantta Kadir Bey ile tanıştık. Kesin ki Seni Seviyorum onun hediyesi. İkisini de en kısa zamanda okumak istiyorum. Aynı zamanda yayınevi kitap poşetinin içine çiçek tohumları da atıyor. 
  Yitik Ülke Yayınları'ndan aldığım kitapların yanından 3 adet de edebiyat dergisi çıktı. Başkaperon dergisini o kadar sevdim ki! Derginin sayfasına mesaj attım eski sayılarını da almak için. En kısa zamanda onları da temin edeceğim. 
  Budala ise basımına aşık olduğum bir kitap. Normal fiyatı 35 iken festivalden 20'ye aldım. Umarım çevirisi güzeldir. 

  not : Başkaperon'u okuduktan sonra bir arkadaşıma verdim. Budala ise ailemin evinde kaldı. O nedenle fotoğrafta yoklar. 

YORUM : Momo - Michael Ende

  Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirtecek şekilde dinlerdi... Momo'nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı. Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır, ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir. Ve yaşamın yeri yürektir. Bu gerçeği hiç kimse duman adamlardan daha iyi bilemezdi. Bir saatlik, bir dakikalık, hatta bir saniyelik yaşamın değerini hiç kimse onlar kadar iyi ölçemezdi. İnsanların zamanı üzerine planlar kuruyorlar, ince hesaplarla hazırlanmış planlar. Yaptıklarından kimsenin haberdar olmaması onlar için çok önemliydi. Büyük kente yerleşip halkın arasına karışırken hiç dikkat çekmemişlerdi. Hiç kimse farkına bile varmadan adım adım ilerliyor ve insanlara egemen oluyorlardı. Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... ama Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey İnsanlık, dinle ve anla!... Onikiye beş kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... zamanınızı çalıyorlar.
Orijinal Adı : Momo
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil. 
Goodreads Puanı :  4.28 (32,272 oylama)
Sayfa Sayısı : 305 sayfa
Yayınevi : Kabalcı Yayınları 
Etiket Fiyatı : 20 tl 
***
   Momo normal çocukların aksine bir aileye , yuvaya veya geçmişe sahip değildir. Küçük bir kentte birden var olmuştur. Kent halkı onu bağrına basmış ve yetkililerden kızı saklamıştır. 
     Halk Momo'yu çok sever çünkü Momo da kimsede olmayan bir özellik vardır : Dinlemek. Onun dinleme şekli sayesinde herkes ona derdini anlatabilir. Onun yanında oyun oynayan çocuklar başka hiçbir yerde o oyunun tadını alamaz. 
    Ancak gel zaman git zaman Momo'nun misafirleri azalır. Momo'nun bu olayın gizemini çözmesi zaman alacaktır. 
   Momo hakkında kısaca bilgi vermek gerekirse ; 1986 da filme de çekilmiş bir çocuk kitabıdır. Çocuk kitabı dediğime bakmayın yetişkinler için bile öğüt alınması gereken bir eser. Ayrıca hayatımda okuduğum en anlamlı kitaplardan biriydi. Yazar çok güzel bir konuya parmak basmış. Üstelik konuyu gizli gizli imalarla , sembollerle süslemiş. Öylesine okuduğunuz bir cümle bile bir gönderme olabiliyor. 
    Akıcı ve anlatımı hoş bir eser aynı zamanda. 300 sayfa su gibi akıyor. Bittiğinde sizi düşündürüyor ve üzüyor. Üzmesinin nedeni kitapta anlatılan sorunun gerçek hayatta çözüme ulaşamaması. Şöyle ki , kitapta sorun insanların kalabalık şehirler arasında yalnız ve zamansız yaşaması. Kitap mutlu sonla bitiyor ama gerçek yaşamda biz git gide zamanımızı boş işlere harcıyoruz. Eğlenceyi gereksiz bir iş olarak görüyoruz ama "gerekli" işler yaptığımızda eğlenmeyi özlüyoruz. Zamanı işimiz için harcıyoruz ama yine de az geliyor. Bu da kısır döngüye neden oluyor. 

  Kısacası 7 den 70 e herkesin okuması gereken bir yapıt olduğunu düşünüyorum. Ben tek kelime ile bayıldım! Yazarın başka kitaplarını da en kısa zamanda okuyacağım. 


Puanım : 5/5

YORUM : Kırık Dökük - Dawn Barker

   Tony endişeliydi. Eşi Anna yeni doğan bebekleriyle pek başa çıkamıyordu. Anna bir bebek sahibi olmayı öyle çok istiyordu ki, Jack doğduğunda, hastaneden eve bir aile olarak dönmek ikisini de çok mutlu etmişti. Tüm bunların sadece altı hafta önce olduğuna inanmak zordu.
   Fakat Anna o zamandan beri kendisi gibi değildi. Bir an ağlarken bir sonraki anda fazlasıyla iyimser bir hal alıyordu. Tony bunun yeni doğan bir bebekle başa çıkmaya çalışırken normal olduğunu, Anna'nın bu yeni duruma alışmaya çalıştığını düşünmüştü. Kendisi işiyle meşguldü ve zamanla her şeyin düzeleceğine emindi. Fakat işler hiç de öyle olmadı. Şimdi Anna ve Jack kayıptı. Ve Tony bir şeylerin fazlasıyla yanlış olduğunu nihayet fark ediyordu… Bu ailenin başına gelenler tüylerinizi ürpertecek, nefesinizi kesecek ve canınızı acıtacak.
Orijinal Adı : Fractured
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil.
Goodreads Puanı : 3.85 (579 oylama)
Sayfa Sayısı : 408 sayfa
Yayınevi : Yabancı Yayınları
Etiket Fiyatı : 25 tl 
***
  Tony ve eşinin mutlu bir evlilikleri vardır ama eşi bir çocuk istemektedir. Tony ve Anna bebek sahibi olmak için 1 yıla yakın uğraşırlar ve sonunda Anna hamile kalır. Ancak bebekleri Jack annesine zorlu bir doğum yaşatır. Doğumdan sonrası ise Anna için daha zordur çünkü bebekleri 2 saatte bir uyanmaktadır. Anna da onunla birlikte uyanır. Sürekli bebeğini beslemekten ve uykusuz kalmaktan depresyona girer.
   Bir gün Tony işten eve döndüğünde Anna ve Jack'i bulamaz. Kimsenin nereye gittiklerine dair bir fikri yoktur. 
Yurt dışı Baskısı 
   Kırık Dökük bir psikiyatrist tarafından kaleme alınmış ve büyük ihtimalle yazarın gerçek hastalarından ilham alınmış. Aynı zamanda yazarın kitabı yazarken doktor kimliğini bırakamadığını düşünüyorum.Olaylara içinden bakamıyor , dışarıdan gözlemliyor gibi. Çünkü karakterler o kadar sinir bozucu ki! Kitabı bitirene kadar canım çıktı diyebilirim. Fırlatıp atasım geldi o kadar sinirlendim. Şimdi size nedenleri ile anlatacağım ancak uyarmam gerek ki buradan sonrası spoiler içerecek.
    Tony eşini ararken polisten telefon geliyor ve hastaneye gidiyor. Anna'yı hastanede şoka girmiş bir şekilde buluyor.Bebekleri Jack ise ölmüş. Bu andan itibaren Tony eşinin hiç suçu yokmuş gibi herkese karşı onu savunuyor ve polislere bağırıp çağırıyor. Eşinin suçlu olmadığını söylüyor. Kitabın ilk 50 sayfası Tony'nin sonu ünlem dolu cümleleri ile geçiyor. Sonrasında ise 180 derece dönüyor ve eşinin suçlu olduğunu düşünüyor.Bu sırada eşinin suçlu olduğunu söyleyen ailesine de bağırıyor. Hayır , 2 dakika önce sen de onun suçlu olduğunu düşünüyorsun neden bağırıyorsun millete? Bir diğer sinir bozucu karakter ise Anna. Anna çocuğunu doğurduktan sonra hiç uyuyamıyor. Sütü bitmek üzere. Çevresindeki herkes yardım teklif ediyor ama hiçbirini kabul etmiyor. Kendisini çirkin ve pis buluyor. Kocasına ona yardım etmediği için içten içe kızıyor ama ağzını açıp tek kelime etmiyor. Hayatımda bu kadar salak bir karakter daha okumadım sanırım. Ağzını açıp "Tony bu sefer de bebeğe sen bak" demek çok mu zor? Tony de ayrı alem zaten. Bebek o kadar bağırıyor ama uyanmıyor bile. Her sabah evden erken çıkıp geç geliyor. Senin yeni bebeğin olmuş neden evde durmuyorsun? Neden eşine destek olmuyorsun? Sonra kadın çıldırınca da "hepsi senin suçun Anna" öyle mi? 
    Evet , spoiler bitti. Kitabın sinir bozucu karakterleri ve karakterlerin sinir bozucu hareketleri yüzünden kitaptan gram zevk alamadım. Kitabı okumaya devam etmemin tek nedeni sonunu merak etmemdi. Anna'nın evden kaçmasına ne neden oldu , bu ikilinin sonu ne olacak diye okudum. Yazarımızın anlatımı da akıcı zaten. Gereksiz olaylara yer vermiyor. Ne yazık ki 400 sayfa okumama rağmen sonu beni hayal kırıklığına uğrattı. Çok basit bitti. Ortada bir sır bile yok. Okuduktan sonra 400 sayfa bunun için mi bekledim dedim. 
   Yazarın anlatımı güzel ama karakter oluştururken daha gerçekçi davranmasını tavsiye ederim. Yoksa güzel bir kurgu boşa gidiyor. 
   Çeviri , kapak ve basım ise mükemmel. Yabancı Yayınları uzun zamandır güzel baskı yapıyor zaten , umarım bu çizgilerinden uzaklaşmazlar. 

  Kısacası ; kimseye önermeyeceğim bir kitap Kırık Dökük. Verilen paraya da zamana da yazık! Hele benim gibi karakterlerle özdeşleşen bir okuyucuysanız kitabın yanına bile yaklaşmayın. Hala karakterleri düşündükçe sinirleniyorum. Ben kurguyu beğendim , karakterlerin bu şekilde davranmasını da kafaya takmam derseniz belki bir şans verebilirsiniz. Ama dediğim gibi sonu da bir yere varmıyor. 


Puanım : 1/5

YORUM : Clarissa - Stefan Zweig

"Şimdi başka bir yüzyıldan ya da başka bir ulustan geliyormuş gibi kendini tecrit etmek mümkün değildir. İnsan zorla tarafsız kalamaz. Savaş ile ilgili normal ve insancıl bir görüşe sahip olabilmek için tek bir olasılık vardır: savaşın farkında olmak ve savaşı, kendileri asla cephede bulunmamış savaş çığırtkanlarından dinlememek. Bunun dışındaki her şey kendini kandırmak, kendini aldatmak, soyut şeylerle kendini uyuşturmak ve kendinden geçmek anlamına gelir."
Ölmeden önce üzerinde çalıştığı son kitabı Clarissa, Zweig'ın sözleriyle, "Bir kadının yaşadıklarından hareketle, 1902'den sa vaşın patlak vermesine kadar geçen süre içinde dünyanın anlatıldığı roman"dır. Zweig, Avusturyalı bir subayın kızı Clarissa Schuhmeister'in hayatını anlatırken, Birinci Dünya Savaşı'nın gerek Avusturya ve Orta Avrupa kültürü, gerek bireyler üzerindeki etkisini gözler önüne serer. Clarissa, yazarının 1942'deki intiharıyla yarım kalmış, ancak 39 yıl sonra 1981'de gün ışığına çıkarılan metni Zweig'ın yayıncısı Knut Beck tamamlamıştı.
 Orijinal Adı : Clarissa
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil.
Goodreads Puanı : 3.8 (205 oylama)
Sayfa Sayısı : 184 sayfa
Yayınevi : Can Yayınları
Etiket Fiyatı : 13,50 tl
***
  Stefan Zweig , Hitler Almanya'sına denk gelmiş talihsiz bir yazar. Baskıcı düzen nedeniyle 5 kitabının yakıldığı yıllarda evini terk etmek zorunda kalmış, en sonunda ise savaşın yıkıcı etkilerine dayanamayarak Brezilya'da intihar ederek hayatına son vermiş. Onun savaş karşıtı düşünceleri de tüm kitaplarına yansıyor. Clarissa da onlardan biri,aynı zamanda yazarın son kitabı.
   Clarissa Schuhmeister  , subay bir babanın kızıdır. Babasının asker kişiliği her zaman baskın olmuştur-evde dahi. Bu nedenle küçüklüğünden beri sert ve sevgi olmayan bir şekilde büyür. Abisi de babası gibi asker olur. 
   Ancak bir gün Clarissa aşık olur. Aşık olduğu adam Leonard, Fransız'dır. Tabi ırkın o zamanlar bir önemi yoktur. Ta ki savaş çıkana kadar. Clarissa ve Leonard tanımadıkları ve büyük ihtimalle asla tanımayacakları insanların eylemleri yüzünden ayrılmak zorunda kalırlar. 
Benim için Fransız'ı , Rus'u ya da Avusturyalısı yoktur , düşman kan hücrelerine dayanarak tespit edilemez.
    Clarissa hakkında ne yazılabilir bilmiyorum. Stefan Zweig'ın son eseri olması nedeniyle diğer kitaplarından daha kaliteli bir üslubu olduğunu düşünüyorum.Sanki yazar bundan önceki kitaplarında alıştırma yapmış ve Clarissa'da doruğa ulaşmış gibi.Zaten bunu şuradan da anlayabiliriz ; kitabın kurgusu gayet açık , olayların sonucunu herkes tahmin edebilir ama o müthiş anlatım sizi kitaba bağlıyor. Anlatım şekli tüm kitabı bir çırpıda okumanızı sağlıyor.
    Zweig'ın savaşlara karşı olan nefretini bu kitapta açık ve net görüyoruz. Bir yanda savaşın olması gerektiğini düşünen insanlar var , diğer yanda ise savaşa asla müdahale etmedikleri halde savaştan en çok yarayı alan insanlar. İstemedikleri savaşa geri dönmemek için hastanede hasta taklidi yapan insanlar var. Savaş yüzünden yalnız kalan kadınlar ve bir kuru ekmek yiyemediği için ölen çocuklar. Bütün bunların arasında savaştan faydalanıp rüşvet alan , terfi edilen ve kaçakçılık yapan hain insanlar da var.
   Clarissa'yı okurken ırk kavramını yeniden sorguluyorsunuz. Ancak benim kitapta rahatsız olduğum birkaç nokta vardı. İlk olarak bazı kişiler ve olaylar gereksiz anlatılmış gibiydi. Kitapta önemsiz bir karakteri ya da olayı okumak saçmaydı. Kitabın ana temasını kesintiye uğrattı. Bilmiyorum belki de o karakterlerin de bir anlamı vardır ama beni rahatsız etti. 
    Yine de herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. Klasiklerin ağır işlenişine alışkın olmayan bir insansanız kitap sizi sıkabilir ama daha önce Dostoyevski , Poe gibi yazarların kitaplarını okuduysanız seveceğinize eminim. 


Puanım : 4/5

YORUM : Tersyüz - Amy Harmon


Ambrose Young okulun en çekici çocuğu ve kasabanın yıldız güreşçisiydi. Uzun boylu ve yapılı bir vücudu, omuzlarına değen saçları ve yakıcı gözleriyle aşk romanlarının kapaklarını süsleyebilecek kadar yakışıklıydı. Fern Taylor bunun farkındaydı ve Ambrose Young'a âşıktı. Belki de bu kadar yakışıklı olduğu için Fern asla onunla birlikte olabileceğini düşünmemişti. Ta ki her şey tersyüz olana ve Ambrose'un eski yakışıklılığından eser kalmayana kadar… Tersyüz, beş genç adamın küçük bir kasabadan kalkıp savaşa gidişinin ve içlerinden sadece birinin geri dönüşünün hikâyesi... Hayatı, benliği, güzelliği kaybetmenin hikayesi... Bir kızın, yıkılmış bir çocuğa ve yaralı bir savaşçının, sıradan bir kıza olan aşkının hikâyesi... Kalp kırıklığının üstesinden gelen bir arkadaşlığın ve bilinen kalıpların dışına çıkan bir kahramanın hikayesi... Tersyüz, hepimizin içinde biraz iyiliğin biraz da kötülüğün olduğunu keşfettiğimiz modern çağın Güzel ve Çirkin'i...
Orijinal Adı : Making Faces
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil.
Goodreads Puanı : 4.37 (37,940 oylama)
Sayfa Sayısı : 376 sayfa
Yayınevi : Yabancı Yayınları
Etiket Fiyatı : 20 tl 
***
  Ambrose okulun popüler çocuğudur. Yaşıtlarından daha uzun ve kaslı olduğu için okulda dikkatleri üzerine toplamaktadır. Üstelik kızlardan uzak durması da onu ilgi çekici biri haline getirmektedir. 
   Rita okulun en güzel kızlarından biridir ancak Ambrose'un ilgisini çekebilmek için bundan daha fazlasına ihtiyacı vardır. Bu yüzden en yakın arkadaşı Fern'den bir aşk mektubu yazmasını ister. Fern bu teklifi kabul eder çünkü o da Ambrose'a abayı yakmıştır. Mektuplaşma Ambrose, Rita'nın mektuplardaki kız olmadığını anlayana kadar sürer.  
  Lisenin bitişi ile Ambrose inanılmaz bir karar verir : orduya yazılacaktır. Üstelik lise arkadaşlarından birkaçını da ikna eder. 5 arkadaş Irak'a savaşmaya giderler. Ancak gençlerin bu kararları hiç de bekledikleri gibi sonlanmaz. Aylar sonra kasabaya içlerinden sadece biri geri dönebilir. 
  Hepinizin kurgudan da anlayacağı üzere kitabımız modern çağın Güzel ve Çirkin'i. Ambrose ve Fern arasındaki ilişki iki yıl içinde tersine dönüyor ve Fern gitgide güzelleşiyor. 
  Öncelikle şunu söylemek istiyorum kitabın ilk 150 sayfası boşu boşuna uzatılmış. Yazar karakterleri tanımamız için lise anılarını uzun uzun anlatıyor ama şöyle bir sorun var. Geriye kalan sayfalar Ambrose'un Irak savaşından sonraki duygularını yansıtmak için yetersiz. Keşke yazar 500 sayfa yazsaydı da Ambrose ve Fern arasındaki ilişkiyi okuyucuya yansıtabilseydi. 
  Kitabın ilk 150 sayfasını Ambrose'un askere gitmesini bekleyerek okudum. Sıkıldım ama sayfa atlamaya da kıyamadım. Sonra Ambrose askere gitti. Birkaç sayfa da askerlik anılarını okuduk. Ardından bomba patladı. Ambrose'un 4 arkadaşı öldü ve kendisi de yüzünden yaralandı. Sonraki sayfalarda Ambrose'un acısını hissedemedim. Bana kalırsa hayatına çok kolay adapte oldu. Yazarın çoğu şeyi üstünkörü geçtiğini düşünüyorum. Fern ve Ambrose ilişkisinde daha derine inilebilirdi.
   Kitapta beğendiğim şeylerden biri ise diyaloglardı. Gerçekten çok komik ve romantik diyaloglar vardı. Diyaloglar sayesinde kitap kısa sürede bitti. 
   Genel olarak kitabın kurgusunu beğendim. Basit bir kurgu gibi görünse de kitapta birçok başka olay daha oluyor ve kurgu karmaşık hale geliyor.
   Özetlemek gerekirse karakterleri , kurguyu sevdim ama yazarın yazım tarzını geliştirmesi gerektiğini düşünüyorum. Okuyucuya daha fazla duygu aktarabilmeli. 

   Anlatıma pek takmam benim için kurgu önemli derseniz Tersyüz'e bir şans vermenizi öneririm ama bana yoğun duygular hissettiren bir kitap lazım derseniz başka bir kitaba bakmanız lazım. 

Puanım : 3/5

YORUM : Lordum - Freya Mclowell

Savaş meydanlarındaki zaferleriyle tanınan, güçlü bir İskoç savaşçı…
Eider McDuck, çıktığı son görevde, ummadığı bir şekilde oyuna getirildi. Kardeşini kurtarmak için, düşmanıyla el sıkıştı ve bir yabancıyla evlendi. Evlendiği kadın dünyanın en güzel, en ateşli ve en ürkütücü kızılı olsa da, ondan etkilenmemek zorundaydı.

İngiltere'nin gülü olarak tanınan, tehlikeli, güzel bir İngiliz savaşçı…
Leydi Rose Crowfeld, kralın emriyle büyük bir göreve çıktığını sanırken, aslında büyük bir tuzağın içine düşmüştü. Kazandığı başarının sonucunda ödül beklerken, kendisini düşmanıyla evlenirken buldu. Evlendiği adam dünyanın en yakışıklı, en güçlü ve en dayanılmaz erkeği olsa da, ona karşı bir şey hissetmemek için elinden geleni yapacaktı.

Ve ikisi de istedikleri hiçbir şeyi yapamadı…
Aşk, beklenmedik bir ateşti onlar için. Yanmak istememiş ama yine de ateşe doğru yürümüşlerdi. Ne intikam düşüncesi onları durdurdu, ne de krallarının verdiği emirler… Fakat en yakınları tarafından ihanete uğradıklarında, mutlu olmak onlar için bir hayale dönüşmüştü. Girdikleri savaştan yara almadan çıkabilecekler miydi? Yolları tamamen ayrılacak mıydı? Yoksa affedip, güvenmeyi öğrenebilecekler miydi?
Orijinal Adı : Lordum
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil. 
Goodreads Puanı : 3,36 (44 oylama)
Sayfa Sayısı : 470 sayfa
Yayınevi : Ephesus Yayınları
Etiket Fiyatı : 25 tl
***
  Rose ve diğer 3 kardeşi İngiltere'nin en güçlü savaşçılarıdır. Babalarının intikamını almak için evlenmemeye yemin etmiş , tamamen savaşa odaklı bu kardeşlerin en büyüğü Rose , bir gün İngiltere Kralı'nın tuzağına düşer. Kral ondan İskoçların en güçlü savaşçısı Eider ile evlenmesini ve onun için casusluk yapmasını ister. 
  Rose bu evliliğe karşı çıksa da kardeşlerini korumasının tek yolu budur. Ayrıca babalarının katilini bulması gerekmektedir. Bu yüzden hiç tanımadığı bu adamla evlenmeyi kabul eder. 
  Lordum uzun zaman sonra okuduğum bir tarihi aşk romanı. Uzun zamandır tarihi aşk romanlarından uzak kalmıştım ve arayı kapattığım için memnunum. Ne yazık ki aynısını kitap için söyleyemeyeceğim.
  Kitap aşırı hızlı başladı. Ne olduğu bile anlamadan Rose evlendi. İlk 50 sayfa böyle hızlı geçince kitaba adapte olmam zaman aldı. Kitaptaki bazı olaylar ise o kadar yavaş anlatılmış ki hadi artık bitsin diye bekledim. 
  Kurgu farklıydı ama anlatım yüzünden kurgu arka planda kalıyor. Anlatım ya çok yavaş ya çok hızlı. Örnek vermek gerekirse Rose ve Eider'ın diyalogları çok uzamıştı. Aynı konuları tekrar tekrar konuşuyorlar ve bir sonuca varamıyorlar. Sürekli kavga ediyorlar ve birbirlerine saldırıyorlar. 
  Böyle birkaç mantık hatası daha mevcut. Rose İngiltere'nin Gülü olarak bilinen asi bir savaşçı olmasına rağmen Eider karşısında çok naif. Aşırı duygusal. Yani 5 aylık hamileyken kendisinden güçlü erkekler ile savaşabilen bir kadın , bir erkeğin sözü ile üzülmemeli bence. Rose'un daha güçlü bir karakter olmasını isterdim. 
  Kitaptaki bu tip sorunlar yüzünden okurken sıkıldım. Hiçbir kitabı yarım bırakmak istemediğim için kendimi zorlayarak okudum ve bitirdim. Sonu 20-25 sayfa güzeldi. Tüm sorunlar çözüme kavuştu ve yüzümde bir gülümseme ile bitirdim.
  
  Kısacası ; beni tatmin etmeyen bir kitaptı. Çok büyük beklentilerle başlamadım aslında ama yine de beğenemedim. Eğer yukarıda yazdıklarım sizin için sorun değilse bir şans verebilirsiniz. 


Puanım :  2/5

BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI