YORUM : Gölge ve Kemik - Leigh Bardugo

   "Bekle!" diye sesimi yükselttim ama o çoktan arkasını dönmüştü. Kolunu tuttum, bizi izleyenlerden gelen şaşkınlık dolu seslere aldırış etmedim. "Bir yanlışlık olmalı. Ben... düşündüğünüz gibi..." Yavaşça bana dönüp kolunu tutan elime ters ters bakınca sustum. Elimi çektim ama öyle hemen geri adım atmayacaktım. "Ben düşündüğünüz kişi değilim," diye fısıldadım çaresizce.
  Karanlıklar Efendisi biraz daha yakınıma geldi, sadece benim duyabileceğim bir sesle, "Kim olduğunu bildiğini hiç sanmıyorum!" dedi.
Orijinal Adı : Shadow and Bone
Seri Sıralaması : Grisha Serisi #1
Goodreads Puanı : 4.07 (110,835 oylama)
Sayfa Sayısı : 384 sayfa
Yayınevi : Martı Yayınları 
Etiket Fiyatı : 20 tl
***
  Alina Starkov dünyaya gözlerini Ravka'da bir yetim olarak açmıştır. Belli bir yaşa kadar yetimhane de kalmıştır ancak yeteneğini anlamak için kraliyetten insanlar geldiğinde yetimhaneden ayrılmak zorunda kalır. O ve en yakın arkadaşı Malyen , 1. Orduda göreve başlarlar. Malyen izci , Alina ise haritacı olur. 
  1. Ordu kraliyet için ön saflarda savaşan değersiz askerlerden oluşmaktadır. Bu yüzden Alina ve Malyen hayatta kalmak için ellerinden geleni yapmak zorundadırlar. 

  Kitabı anlayabilmek için birkaç şey bilmek gerekiyor çünkü yazar arka kapakta veya ilk sayfalarda bize hiçbir şey anlatmıyor. Sanırım biraz gizemli takılmaya çalışmış çünkü 100 sayfa kadar okuyunca ancak nasıl bir dünya kurgulandığını anlıyorsunuz. 
  Gerçek Deniz'in (The True Sea) sağında üç devlet bir arada yaşamaktadır. Bunlar Ravka , Shu Han ve Fjerda'dır. Ravka'nın askerleri iki orduya ayrılır. 1. Ordu normal insanlardan oluşan bir ordudur ama Kral'ın 2. Ordusunun büyü gücü vardır. 2. Ordu Grisha adı verilen askerlerden oluşur.  Shu Han büyü gücü olan bu insanlara -'ruhsuz' olduğu gerekçesiyle- düşmandır. Fjerda ise bu büyü gücünü ele geçirmek ister. 
  Ancak bu üç ülkeninde başa çıkamadığı bir yer vardır : Karanlıklar Diyarı (The Unsea). Karanlıklar Diyarı , 20 cm ötesini göremeyeceğiniz kadar sisli bir yerdir. Ancak buraya geçilmesi zor kılan şey sis değil , volcralardır. Volcralar , insan eti ile beslenen, uçabilen ama kör olan yaratıklardır. 
  Birde Karanlıklar Efendisi var tabi...Spoiler olmaması adına bir şey söylemek istemiyorum. Sadece Ravka'da Kral'dan sonra en yetkili kişi olduğunu bilin :)
  Kitaba bayıldım. Özellikle yazarın kurguladığı dünya çok karışık ve güzeldi. Çoğu kişi Ravka , Rusya'ya benzediği için yakınmış ama bence zaten yazarın amacı buydu. Yani tüm o isimlerden , içkilerden çok kolay anlaşılıyordu bu. 
  Kitabın kapağına vuruldum zaten...Serinin tüm kitaplarının kapakları çok güzel ve uyumlu. Yayınevi de orijinal kapakla çıkarttığı için özellikle teşekkür ederim! 
  Kitabın sonu beni şaşırttı. Şu sıralar tüm kitapların sonunu tahmin ettiğim için Gölge ve Kemik'in bu konuda yeri bende ayrı olacak.
  
  
   Fantastik severlerin hepsine gözü kapalı önerebileceğim bir kitap oldu. Serinin diğer kitaplarını da okumaya başladım. Umarım hepsi ilk kitap gibidir ve beni hayal kırıklığına uğratmaz. 


Puanım : 5/5

YORUM : Kasabada Bir Cadı - Ruth Warburton

   Anna, Winter kasabasındaki yeni evine taşındığında buranın biraz garip, hatta adeta büyülü göründüğünün farkındaydı. Fakat yine de biri gelip, ona kendisinin bir cadı ve gizemli yeni evinde bulduğu eski kitabın da bir büyü kitabı olduğunu söyleseydi, buna kahkahalarla gülerdi. Tabii, o muhteşem aşk büyüsünü denemeden önce.
   Okulun en yakışıklı çocuğu Seth Waters, Anna'nın karşısına geçip ona aşkını ilan ederken, doğru mu söylüyordu?
   Bu sırada, gittikçe büyü dünyasının çekimine kapılan Anna'nın gizli güçleri, kasabadaki cadılar konseyinin de dikkatini çekiyordu.
   Fakat konseyin kuralları, cadı klanları arasında bölünmelere yol açarak, kasabayı büyük bir savaşın eşiğine getirecekti. Peki, Anna hisleri ve geleceği arasındaki bu büyük savaşta, kalbinin sesini dinleyebilecek miydi?
Orijinal Adı : A Witch In Winter
Seri Sıralaması : Winter Üçlemesi #1
Goodreads Puanı : 3.75 (2,098 oylama)
Sayfa Sayısı : 336 sayfa
Yayınevi : Martı Yayınları
Etiket Fiyatı : 19 tl
***
  Anna , annesini küçük yaşında kaybetmiştir. Herkes ona annesinin öldüğünü söylese de o bunun doğru olduğundan şüpheleniyordu. Babası ile mutlu mesut yaşarlarken başlarına bir felaket gelir. Babasının işi batar ve Londra'dan Winter kasabasına taşınırlar. 
  Taşındıkları ev , Wicker House diye adlandırılmasına rağmen kasaba halkı o eve Witch House(cadı evi) der. Anna , evde bir tuhaflık olduğunu düşünür ama  okula uyum sağlamaya çalıştığı için bunu fark etmez.
   Bir gece Anna ve arkadaşları tuhaf bir şey yapmaya karar verirler ; bir aşk büyüsü. Hiçbiri yaptıklarının gerçek olduğuna inanmaz ama ertesi gün okulun popüler çocuğu Seth Waters Anna'ya aşkını ilan ettiğinde bir şeylerin ters gittiğini düşünürler.
 
  Kitap çok klişe başladı ve öyle de devam etti. Her şey o kadar belirliydi ki okumasam bile sonunu tamamen tahmin edebilirdim sanırım. 
Buradan sonra spoiler içerir!
    Anna , ilk gün 'şans eseri' okulun en yakışıklı çocuğu olan Seth'in yanına oturuyor. Buna dayanamayan Caroline -yakışıklı çocuğun havalı ve şımarık kız arkadaşı- kıza düşman oluyor. Anna bir gece büyü yapıyor ve o zaman cadı olduğunu fark ediyor. Bunca zaman boyunca gücünün açığa çıkmaması da çok şaşırtıcı! Seth'i hiç tanımamasına rağmen anında aşık oluyor. Tüm kasabayı etkisi altına alan bir büyü yapıyor ve cadı konseyinin dikkatini çekiyor. Bu öyle bir konsey ki tüm cadılara karışma hakkı var. Konseydekiler çok güçlü , çok acımasız ve her işe burunlarını sokuyorlar. Yazar ilk kitapta gizlice bize bir mesaj da veriyor ; serinin devam kitaplarında aşk üçgeni olacak. Bu size bir yerden tanıdık geldi galiba. Kurgu Twilight serisi ile aşırı benzerlik gösteriyor. Yazar, hafif hafif de Sally Green'in Bela kitabından esinlenmiş. Böyle ortaya karışık bir şey çıkmış. 
  Kitap sona doğru kendini toparlasa da giriş kısmı ile beni hayal kırıklığına uğrattı. Kitaptan klişelik akıyor çünkü. Yazarın kalemi de çok acemi kaldı benim için. Olayları ve karakterlerin duygularını biraz daha detaylı yazabilirdi. 
  Kapak ve yazı puntosu da beni ayrıca üzen bir konuydu. Yazı puntosu o kadar büyüktü ki acaba çocuk kitabı mı diye düşündüm ilk. Bu punto ile bir sayfayı bitirmem 10 saniye falan aldı sanırım. 
  Karakterlerin yüzlerinin gözüktüğü kapakları sevmediğimi de her yerde belirtiyorum. Keşke kapağı tasarlayanlar karakterleri tamamen okuyucuların hayal gücüne bıraksalar...

  Cadılara aşırı derece ilgim olmasına rağmen beğenmediğim bir kitap oldu. Klişeleri seven varsa alıp okuyabilir. Onun dışındakilere uzak durmalarını tavsiye edeceğim. 


Puanım : 2/5

YORUM : İskoçyalı'nın Dokunuşu - Karen Marie Moning

ÖLÜMSÜZ GÜÇLERİ OLAN BİR SAVAŞÇI:  Circenn antik yasalar ve büyüyle yönetilen bir dünyada yaşayan İskoçyalı bir savaşçıdır. Yine de Brodie Kalesi’nin lordunu hiçbir güç önünde birdenbire beliren güzel Lisa’ya hazırlayamayacaktır. Kaderin bir oyunu olarak genç kadın zamanda 700 yıl geriye gitmiştir ve şimdi Circenn’in odasında, hiç istemese de onu baştan çıkarmaktadır. Yakışıklı İskoçyalı savaşçı, bu kadın için sahip olduklarını feda edecek ve gerekirse önüne çıkan her şeyi yok edecektir.
ZAMANIN SİSİ İÇİNDE BİR KADIN:  Lisa dünyanın ayaklarının altından kayıp gittiğini hissettiğinde, 21. yüzyılda yaşayan özgür bir kadın olarak… başka bir yüzyıla gideceğini asla hayal edemez. Fakat güçlü savaşçı çıplak bir halde, ateş püsküren gözlerle bakarken her şey fazlasıyla gerçek ve… tahrik edici görünür. Circenn her ne kadar karşı koyulmaz biçimde çekici olsa da Lisa’nın şiddetin ve barbarlığın hüküm sürdüğü bu topraklarda kalmaya niyeti yoktur. Ancak yakışıklı savaşçının onun için başka planları olduğunu anlayacaktır.
Orijinal Adı : The Higlander's Touch 
Seri Sıralaması : İskoçyalı (Highlander) Serisi #3
Goodreads Puanı : 4.14 (22,390 oylama)
Sayfa Sayısı : 358 sayfa
Yayınevi : Epsilon Yayınları
Etiket Fiyatı : 20 tl
Serinin ilk kitabının yorumu için buraya tıklayın.
Serinin ikinci kitabının yorumu için buraya tıklayın.
***
  Circenn Brodie , insanlara nadiren verilen bir göreve sahiptir : Yadigarları korumak. Bu görevi yıllardır başarıyla yerine getirirken ona komplo kurulur. Bu komplo sırasında yadigarları korur ama perilerin değerli bir şişesi kaybolur. Şişe kaybolmadan önce şişeyi lanetler. Lanete göre şişeye dokunan ilk kişi şişe ile birlikte Brodie'nin yanında belirecektir ve Brodie şişeyi getiren kişiyi öldürmek zorundadır. Ancak Brodie zamanı hesaba katmamıştır. Şişe 700 yıl boyunca toprağa gömülü kalır. 
  Lisa Stone , muhteşem bir hayatta sahipti. Ancak lise mezuniyetine giderken başlarına gelen bir felaket ondan babasını ve annesinden yürüme yeteneğini aldı. Hayatları alt üst oldu ve Lisa üniversiteye gitmek yerine iki işte birden çalışmaya başladı. Hayat daha kötü gidemez derken annesine kanser teşhisi konuldu. Günleri annesine bakarak ve çalışarak geçmeye başladı. Ta ki dokunmaması gereken bir şişeye dokunup kendini 14. yüzyılda bulana kadar...
    "İyi geceler Lisa. Meleklerle uyu." Lisa'nın gözleri doldu. Bu annesinin iyi geceler dileğiydi : meleklerle uyu.Ama adam ardından annesinin hiç söylemediği bir şey dedi. "Sonra dünyaya gel ve bir gece kollarında olmak için cehennemde yanmayı göze alacak şeytanınla uyu."

   İskoçyalı'nın Dokunuşu beklentilerimin altında kalan bir kitapta. Serinin ilk kitabı ile aşırı derecede benzerlik gösteriyordu. Sadece bu geçmişten gelme olayı da değil , kadın karakterler birbirinin aynısı gibiydi. Kitabın sayfa sayısı da çok az geldi bana. Özellikle son oldu-bitti ye gelmiş. Son 20 sayfa  o kadar hızlı geçti ki! Sadece olaylar vardı , karakterlerin duygularına değinilmeden geçiştirilmiş gibiydi. 
   Kitabın sevdiğim yanlarından biri Adam Black'ın oluşu ve Ateş serisinde gördüğümüz yerlerden/kişilerden bahsedilmesiydi. Sanki yazar , Ateş serisini yazmadan önce mekanları , kişileri bu kitapta oluşturmaya başlamış gibi. 
   Ateş (Fever) serisi ile uyuşmayan mantık hataları vardı. Mesela Mac Morar Adası'nda nefes alamıyordu,hava yoktu ama Lisa adadayken nefes alıyordu. Birkaç mantık hatası da vardı ama kitabı okurken göze çarpacak kadar büyük hatalar değil. 
  Kısaca güzel başlayan ama kötü biten bir kitap oldu benim. Seride favori kitabım Yenilmez Savaşçı oldu. Serinin 4. kitabı çıkarsa seriye devam edebilirim. 

Puanım : 3/5

YORUM : Zümrüt Şelaleleri - Kimberley Freeman

    Violet Armstrong 1926 yılında Zümrüt Kaplıca Oteli'nde çalışmaya başladığında aklındaki tek şey, artık çalışacak durumda olmayan annesine bakmaktır. Ancak ötekileştirilenlerin dünyasında yer alsa da kalbine yenik düşerek ünlü Honeychurch-Black Ailesi'nin vârisine âşık olur. Bir gece kuvvetli bir kar fırtınasının gelmesiyle o tutku dolu aşkı da kara gömülür. Ta ki karlar eriyip o gecenin sırrı ortaya çıkana kadar…
   Seksen sene sonra Lauren Beck, erkek kardeşinin vefatından sonra annesinin baskıcı tavırlarından sıyrılarak, kendi ayakları üstünde durmaya karar verir. Görkemli Zümrüt Kaplıca Oteli'nin karşısındaki kafede çalışan Lauren, eski otelin restorasyonuyla ilgilenen bir mimarla tanışır. Arkadaşlıkları devam ederken, Lauren 1926 yılında yaşanmış doludizgin bir aşkın mektuplarını keşfeder. Ancak keşfi bununla da sınırlı değildir… Unutulmuş bir trajedinin peşine düşen Lauren, yüzleşeceği gerçekle kendi hayatını da değiştirecek riski göze alabilecek midir?
   Büyükannesinin hayatındaki unsurlardan esinlenen Kimberley Freeman, Zümrüt Şelaleleri'nde gizemi, kalp kırıklığını ve farklı hayatlardaki aşkı anlatıyor. Ötekileştirilenlerin dünyasında siz de kendinizden bir parça bulacaksınız…
Orijinal Adı : Evergreen Falls
Seri Sıralaması : Herhangi bir seriye ait değil. 
Goodreads Puanı : 3.87 (802 oylama)
Sayfa Sayısı : 472 sayfa
Yayınevi : Arkadya Yayınları 
Etiket Fiyatı : 20 tl
***
  Violet, 1926 yılında Zümrüt Kaplıca Oteli'nde garson olarak çalışmaya başlamış fakir bir kızdır. Babasını hiç tanımamıştır ve yaşlı annesine bakabilmek adına çalışmak zorundadır. Çalıştığı oteldeki zengin beylerle ilişki yaşamak hatta flört etmek bile yasaktır. Ancak otel ziyaretçilerinden biri olan Samuel Honeychurch-Black , Violet'e görür görmez aşık olur. Kimsenin bilmemesi gereken yasak aşk böylece başlamış olur. 
   Bundan 98 sene sonra Zümrüt Kaplıca Oteli'nin yerinde bir yıkıntı kalır. Bu civarlarda yaşayan Lauren Beck isimli kadın ise Violet'ten çok farklı bir hikayeye sahiptir. 
   Lauren Beck , kardeşi Adam'ın hastalığı yüzünden içine kapalı bir gençlik yaşamıştır. Bir erkekle asla üçüncü randevuya gidecek kadar yakınlaşmamıştır. Tüm gününü kardeşine bakarak geçirmiştir. 15 senelik bakımdan sonra Adam vefat ettiğinde Lauren'in özgürlüğü başlamıştır. 
   Kardeşinin cenazesinden sonra Lauren , Tazmanya'dan Blue Mountains'e taşınır. Burada bir kafede çalışmaya başlar. Şans eseri 100 yıllık mektuplara rastladığında ise tarihe gömülen bir sırrı açığa çıkartacağından habersizdir. 
Orijinal Kapak
  Zümrüt Şelaleleri yazarın okuduğum ilk kitabı. Evet , bayağı ünlü bir yazar ama ben ilk defa okuyorum. Bunun nedeni kitabın türünün bana hitap etmemesi. İçinde dram barındıran ve özellikle 20. yüzyılda geçen kitapları okumayı sevmiyorum. Yine de Zümrüt Şelaleleri su gibi akıp bitti. Yazarın sizi içine çeken bir anlatımı var. Ne gereksiz ayrıntılara yer veriyor ne de detay vererek sizi sıkıyor. Kurgu çok derin olmasına rağmen yazar olayları bize müthiş bir şekilde anlatmış. 
  Aslında kitapta iki farklı hikaye var. Her ne kadar bağımlı gibi gözükse de bence birbirinden bağımsız hikayeler. Ben Lauren'in hikayesini daha çok beğendim çünkü Violet karakterine bir türlü ısınamadım diyebilirim. Hani , kitaplarda iyi bir şey yaptığını zanneden ama yaptıkları kötülük olan karakter vardır. Violet aynen öyle bir karakter. Fazla başına buyruk ve söz dinlemez. Lauren ise hayatı daha yeni keşfetmeye başlamış , çekingen bir karakterdi. Kitaptaki bazı olayları tahmin etmeme rağmen sonu benim için şaşırtıcıydı. 
    
   Sonu sizi gülümsetecek dramatik bir kitap arıyorsanız öneririm. Aynı zamanda Kristin Hannah , Debbie Macomber'ı okumayı seviyorsanız  Freeman'ı da seveceğinize eminim :)


Puanım : 4/5

YORUM : Yenilmez Savaşçı - Karen Marie Moning

     Gavrael McIllioch, doğaüstü güçleri olan savaşçıların yetiştiği bir klanda doğmuştu ama adını ve kalesini terk ederek soyunun karanlık kaderinden kaçmaya kararlıydı. Onu avlamaya kafasına koymuş, düşmanları olan acımasız bir klandan saklanıyordu. Önem verdiği insanları ve aşkını asla belli etmeyeceğine yemin ettiği güzel Jillian St. Clair'i korumak için kendine Grimm adını verdi. Jillian'ın babası ona "Jillian için gel" mesajını yolladığında, sevdiği kadını bunca yıl uzaktan uzağa korumaya devam etmiş olsa da hemen yola düştü. Ve böylece kendini, sonunda kazananın Jillian ile evleneceği bir yarışmanın ortasında buldu. O içindeki öfkeli canavarı sakinleştirebilen tek kadındı ama tehlikeli düşmanlar ikisini de yok etmek için planlar yapıyordu…

Orijinal Adı : To Tame A Highland Warrior
Seri Sıralaması : İskoçyalı (Highlander) Serisi #2
Goodreads Puanı : 4.14 (25,459 oylama)
Sayfa Sayısı : 441 sayfa
Yayınevi : Epsilon Yayınları
Etiket Fiyatı : 25 tl
Serinin ilk kitabının yorumu için buraya tıklayın.
***
Yorum kitabın ilk 100 sayfasının özetidir. Spoiler içerir!
   Gavrael McIllioch , herkesin olmak istediği doğaüstü bir savaşçıdır. Ailesinin kanından geçen bir özellik taşımaktadır. O bir Berkerser'dir. Bir Berkerser olağanüstü kuvveti , gözüpekliği , cinsel gücü ve şeytani zekası ile bilinmektedir. Onlar Viking Tanrısı Odin'in yeryüzündeki askerleridir. İstedikleri zaman Odin'e seslenip yenilmez savaşçılara dönüşürler.
   Ne yazık ki Gavrael daha toy bir delikanlı iken bunun bir ödül değil hastalık olduğunu düşünmeye başlar. Çünkü bir kere dönüşüm gerçekleşti mi artık geriye vicdan kalmaz. Acımasız bir yaratık ortaya çıkar. 
  Ailesinden ve içindeki yaratıktan kaçmak ister ve genç yaşında evini terk eder. Ormanda çamur içinde yaşamaya başlar. Ta ki küçük bir kız onu fark edene kadar... 
  O zamandan sonra Gavrael , Jillian'ın ailesinin yanında yaşamaya başlar. Adını da geçmişini de değiştirir. Ancak karanlık geçmişi burada da peşini bırakmaz ve buradan da ayrılmak zorunda kalır. 
  Yıllar sonra aldığı bir mesaj ise Gavrael'in hayatını bütünüyle alt üst eder. Mesajda sadece üç kelime yazılıdır ama bu üç kelime bile onun atına binip eski evine gitmesine neden olur. Mesaj tam olarak şöyledir : Jillian için gel...
   Babası tarafından onu baştan çıkarıp evlenmeye ikna etmek için özenle seçilmiş olan bu üç barbar evini işgal etmişti. Ne yapması gerekiyordu?
    Kitap , son 50 sayfası hariç çok akıcıydı. Son 50 sayfasında olayların sonucu belliydi zaten yazar gereksiz yere uzatmış diye düşünüyorum. Birde Jillian , Gavrael'in kim olduğunu çok geç öğrendi. Tüm kitap boyunca Gavrael geçmişi hakkında endişelendi. Bir süre sonra Gavrael'in endişeleri beni germeye başladı. Bir an önce gidip sırrını söylemesini istedim. 
   Kitabın sevdiğim yanı ise ilk kitaptan çok farklı karakterlerden oluşmasıydı. Çoğu yazar bunu beceremez , serinin tüm erkek karakterleri birbirine benzer . KMM bunu başarabilen nadir yazarlardan biri olduğunu bu kitap ile kanıtladı. Hawk (Sisli Dağların Ötesinde) ve Gavrael(Yenilmez Savaşçı) birbiri ile alakasız iki karakter. Hawk sıcakkanlı ve kibirli iken Gavrael soğuk ve bir o kadar özgüvensiz. Umarım üçüncü kitapta ikisinden çok daha farklı bir erkek karakter okuruz. 
   Yazarın anlatımı ilk kitaba göre daha iyiydi. Ayrıca ilk kitapta bulunan bazı mantık hataları bu kitapta yoktu. Kısacası serinin ilk kitabına göre daha iyi bir kitaptı. 
   Kitabın basım kalitesine geçecek olursak , gayet iyiydi. Epsilon'un kitaplarında kalın yaprak kullanmasını seviyorum. Çoğu yayınevi kitap sayfalarını incecek basıyor ve o sayfalar çevirirken elimde kalacak diye korkuyorum. Yazı puntosu da ideal boyuttaydı ; ne çok küçük ne çok büyük. 

   Seriye başlamak isteyen olursa tekrardan uyarayım. Ateş serisini okumuş biriyseniz İskoçyalı serisinde hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz o nedenle beklentilerinizi yüksek tutmayın. Zaten Ateş serisinden daha güzel olan çok çok az seri vardır şu dünyada :D
  Seri , tarihi aşk romanları arasında normalin üstünde bir güzellikte diyebilirim. 

Puanım : 4/5

YORUM : Sisli Dağların Ötesinde - Karen Marie Moning

Ona sahip olmak için her şeyini, hatta ruhunu vermeye hazırdı…
Baştan çıkarıcı bir İskoç lordu…
O, savaş meydanındaki ve yatak odasındaki meziyetlerinden dolayı bütün krallıkta Hawk olarak bilinirdi. Hiçbir kadın onun dokunuşuna karşı koyamazdı ama içlerinden biri bile onun kalbine ulaşamamıştı – ta ki intikam peşindeki bir peri tarafından günümüz Seattle’ından Ortaçağ’ın İskoçya’sına getirilen Adrienne de Simone’a kadar. Ait olmadığı bir yüzyıla hapsolan, fazlasıyla cesur, çok konuşan bu kadın bir 16. yüzyıl çapkını için gerçek bir sınavdı. Hawk ile evliliğe zorlanan Adrienne, onu kendisinden uzak tutacağına yemin etmişti ancak yakışıklı lordun tatlı baştan çıkarışı yeminini bozmasına sebep olacaktı.
Zamanda tutsak olmuş bir yabancı…
Adrienne’in kusursuz dudaklarında zampara lord için kusursuz bir ‘hayır’ cevabı vardı ama Hawk, ona adını tutkuyla söyleteceğine ve onu arzuyla yalvartacağına dair ant içmişti. Ne farklı zamanlardan gelmeleri ne de aralarındaki mesafe onun aşkını kazanmasına mani olacaktı. Adrienne tutkulu kalbinin telkinlerine uymak konusunda tereddüt etse de tüm çekinceleri Hawk’ın kararlılığı karşısında eriyip gidecekti…
Orijinal Adı : Beyond the Highland Mist
Seri Sıralaması : İskoçyalı (Highlander) Serisi #1
Goodreads Puanı : 4.00 (50,180 oylama)
Sayfa Sayısı : 400 sayfa
Yayınevi : Epsilon Yayınevi 
Etiket Fiyatı : 20 tl 
***
  Adrienne , yetimhanede büyümüş biridir. Annesini de babasını da tanımaz. Yoksullukla geçen gençliğinin aksine bir gün şans onun yüzüne de güler. Milyon yılda gerçekleşecek bir aşk yaşar. New Orleans'ın en zengin,en yakışıklı erkeği Eberhard ona deliler gibi aşık olur. Adrienne , bir peri masalında gibi yaşamaya başlar. Para , lüks , partiler...
  Ama gerçek hayat peri masallarındaki gibi değildir. Adrienne , o çok sevdiği adamın onu ne için yanında tuttuğunu gizli bir konuşmaya kulak misafiri olarak öğrenir. Bu andan sonra hayatı alt üst olur. Eşyalarını toplayarak evi terk eder. Ne yazık ki Eberhard'dan kaçması o kadar kolay değildir. 
  Eberhard , Adrienne'nin izini bulur. Adrienne'ın önünde tek bir seçenek vardır. Kendisini öldürmeden Eberhard'ı öldürmek. Böylece herkesten kaçmasına sebep olacak o şeyi yapar. 
  Eberhard'ın paralarını da alarak kimsenin onu tanımadığı bir eve taşınır. Kedisi Moonshadow ile oturma odasında otururken imkansız bir olay gerçekleşir : Zamanda yolculuk. 
   Eğer bu bir kabus ya da gerçekçi bir rüya değilse İskoçya'daydı , tarih 1513'tü ve kesinlikle evlenmek üzereydi.
   Hawk , tüm ülkede cinsel yetenekleri ile ünlenmiştir. Kadınlar onun peşinden koşarken erkekler ondan nefret ederler.  Öyle ki onu kıskanan İskoçya kralı  James , çirkin ve deli bir kadın ile onu zorla evlendirme kararı alır. Hawk'ın klanını korumak adına bu karara uymaktan başka şansı yoktur.   
Seri 8 kitaptan oluşuyor. Ülkemizde sadece ilk üçü yayınlandı.

  Kitap hakkındaki düşüncelerime gelecek olursak ; bir kere konusu mükemmel! Sizi bilmem ama ben zaman yolculuklarının olduğu kitaplara bayılıyorum. Ne yazık ki yazarın o kısımları çok iyi yazamadığını düşünüyorum. Karakterimiz 1997 yılından taa 1500'lere ışınlanıyor ama ne dil ne yaşayış biçimi bakımından sıkıntı yaşıyor. Sanki yıllardır Ortaçağ'da yaşamış gibi şıp diye uyum sağladı. Bir kere Amerikan aksanından eski İskoç aksanına başarılı bir şekilde nasıl geçiş yaptı? O elbiselere nasıl alıştı? 
  Bir diğer rahatsız olduğum konu ise ilk 20 sayfada olayların aşırı hızlı anlatılması. Sanki bu serinin ilk kitabı değilmiş , daha önce bir kitap daha varmış da yazar ilk 20 sayfada bize o kitabın özetini yapmış gibi. Karakterleri tanıtabilmek adına çok hızlı bir giriş yapılmış. Neyse ki sonraki sayfalar normal bir düzende yazılmış. 
   Karakterlere ise ba-yıl-dım! Bir kere çoğu tarihi aşk hikayesinde olan kadın kovalar-erkek kaçar durumu yok. Bu kitapta Hawk , Adrienne'yı kendine aşık etmeye çalışıyor. Adrienne sürekli Hawk'ı reddetse dahi Hawk , kızımızın peşini bırakmıyor. Diğer tarihi aşk romanlarında adamların kitabın son sayfasına kadar aşkını dile getirmemesine sinir olurdum. Bu yüzden Sisli Dağların Ötesinde , karakter ilişkileri bakımından bir adım önde benim için. 
   Sisli Dağların Ötesinde , yazarın yazdığı ilk kitaplarından olduğu için birçok eksiği var. Gerek anlatım biçimi olsun gerek olaylar olsun. Yine de kitap kendini 2 günde okuttu bana. Ayrıca kitapta Ateş serisinde kullanılan birçok kelimeye de rastladım. Tabi , İskoçyalı serisi asla bir Ateş serisi olamaz :) Bu seriye başlayarak yazarımızın kendini ne kadar geliştirdiğini de görmüş oldum aslında. 

   Özet olarak ; sürekli kadının erkeğin peşinde koştuğu tarihi aşk romanlarından sıkıldıysanız , içinde bir tutam fantastik ögeler barındıran bir kitap arıyorsanız Sisli Dağların Ötesinde tam size göre. Ateş serisini daha önce okuduysanız uyarayım İskoçyalı serisi onun kadar güzel değil. (Hangi seri ondan daha güzel olabilir ki?)

Dipnot : Ateş serisi , Karen Marie Moning tarafından yazılmış bir seridir. Başlangıçta 5 kitapta bitirmeyi planlayan yazar okurların istekleri üzerine devam kitaplarını yazmaya başlamıştır. 



Puanım : 4/5
BLOG DESIGN BY BİR OTAKUNUN DÜNYASI